Nörolojide öne çıkan bilimsel çalışmalar

2021

SARS-CoV-2 enfeksiyonu geçiren multipl skleroz (MS) hastalarında risk faktörleri genel popülasyondaki risk faktörleriyle benzerdir ve B hücre tedavileri alan hastalar daha şiddetli enfeksiyon geçirmektedir.

JAMA Neurology dergisinde yayınlanan çalışmada Kuzey Amerika’da MS kayıtlarında (COViMS) SARS-CoV-2 enfeksiyonu geçiren 1626 hastanın demografik verileri, klinik özellikleri ve klinik şiddeti etkileyen risk faktörleri kesitsel olarak incelenmiştir. MS hastalarında COVİD-19 mortalite oranı %3,3 olarak hesaplanmıştır. Mortalite için risk faktörleri ileri yaş, erkek cinsiyet, MS kaynaklı engellilik, kardiyovasküler komorbiditeler ve morbid obezite olarak belirlenmiştir. Ritüksimab ve okrelizumab gibi B hücre temelli tedaviler, daha kötü COVID-19 enfeksiyon klinik şiddeti ile ilişkili bulunmuştur. (Salter, et al. 2021)

Multipl skleroz (MS) hastalarında COVID-19 enfeksiyonu prevalansını inceleyen bir sistematik gözden geçirme ve meta analizde MS hastaları arasında hastane yatış oranı artmış ve enfeksiyon prevalansı %4 bulunmuştur.

Literatürde bulunan 1466 makaleden 12 kesitsel çalışmanın meta-analizi yapılmış ve MS hastalarında COVİD-19 enfeksiyon prevalansı %4, hastaneye yatış COVİD-19 kaynaklı ölüm prevalansı %4 olarak bulunmuştur. MS hastalarında hastaneye yatış oranı artmış ancak mortalite oranı normal popülasyonla benzer olarak görülmüştür. (Moghadasi, et al. 2021)

Nöbetlerle birlikte seyreden anti-MOG ilişkili ensefalitte, tek taraflı kortikal FLAIR-hiperintensitelerin (FLAIR-hyperintense Lesions in Anti-MOG-associated Encephalitis with Seizures: FLAMES) klinik ve manyetik rezonans bulgularını özetleyen bu çalışmada anti-MOG-ilişkili hastalıkların farklı bir spektrumu tanımlanmıştır.

Tek taraflı FLAMES şeklinde MR bulgularıyla başvuran bir vaka özeti sonrasında literatürde bulunan 20 vakanın değerlendirmesi yapılmış ve bu hastaların nöbet, baş ağrısı, ateş ve kortikal semptomlar ile prezente olduğu bildirilmiştir. Başlangıçta tek taraflı kortikal ensefalit olarak tanımlanmasına rağmen, bilateral kortikal tutulum ve olası meningeal inflamasyon da görülebildiği için daha geniş bir hastalık spektrumunu işaret ettiği belirtilmiştir. (Budhram, et al. 2019)

Anti-MOG-ilişkili ve nöromiyelitis optika spektrum hastalıklarını MRG lezyonlarının özellikleri ile ayırmayı amaçlayan sistematik derleme ve meta-analiz çalışması

Bu çalışmada, 1028 hastanın olduğu 14 vaka serisinin meta-analizi yapılmıştır. Hastaların beyin ve medulla spinalis MR görüntülemeleri değerlendirilmiştir. Optik nöriti olan hastalarda optik sinirin anterior tutulumu ve retrobulber nörit, beyinde korpus kallozum ve pons tutulumu, medulla spinaliste lomber/konus tutulumu MOG-AD düşündürmekteyken; optik sinirin posterior (kanaliküler/intrakraniyal) tutulumu, beyinde area postrema ve bulbus tutulumu, medulla spinaliste servikal kısmın tutulumu NMOSD ile ilişkili bulunmuştur. (Carandini, et al. 2021)

Atipik optik nöropatisi olan MS hastalarında mitokondriyal mutasyonların incelenmesini amaçlayan bu çalışmada 5 hastada Leber’in herediter optik nöropatisi (LHON) ile ilişkili mitokondriyal mutasyonlar saptanmıştır.

Tek merkezli yapılan, MS tanısıyla takip edilen 1014 hastanın içinden optik nöriti olan 411 (%39) hasta retrospektif olarak incelenmiştir. Kranyal ve servikal MR görüntülemeleri MS tanı kriterlerini dolduran, oligoklonal bant incelemeleri pozitif olan ve MS ilişkili optik nörit için atipik özellikler gösteren 11 hastada mitokodriyal-DNA sekanslaması yapılmış ve 5 hastada LHON ile ilişkili mutasyon bulunmuştur. MS tanısıyla takip edilen, uygun MS tedavisine rağmen progresif görme kaybının devam ettiği, bilateral, eş zamanlı ya da basamaklı ilerleyen ON atakları olan hastaların değerlendirilmesi ve takibi için yeni bir bakış açısı sunulmuştur. (Beckmann, et al. 2021)

Nöromiyelitis optika spektrum hastalıklarında anti-nörofascin-155 antikor varlığının araştırılması

Çin’de yapılan, NMOSH tanısı olan 129 hastanın serumunda cell-based assay (CBA) ve immun-boyama yöntemleriyle anti-nörofascin-155 (anti-NF155) antikor varlığının araştırıldığı çalışmada hastaların %12’sinde (16/129) her iki yöntemle de anti-NF155 pozitif saptanmıştır. Kontrol grubu olarak multipl skleroz ve sağlıklı kontroller çalışmaya alınmış ve hiçbirinde bu antikor saptanmamıştır. Aynı zamanda NMOSH ile diğer otoimmün hastalık birlikteliği olan hastalarda anti-NF155 pozitiflik oranı da yüksek bulunmuştur. (Chang, et al. 2021)

Spinoserebellar ataksi ve nistagmus ile prezente otoimmün septin-5 hastalığı

Neurology dergisinde yayımlanan vaka sunumunda 58 yaşında bir erkek hasta anlatılmıştır.  Bir aylık subakut başlangıçlı osilopsi, instabilite, baş dönmesi, bulantı ve kusma ile başvuran hastanın nörolojik muayenesinde özellikle aşağı bakışta bakış yönüne vuran nistagmus, sol gözde pitoz ve serebellar ataksi bulguları saptandı. Beyin MR normal ve beyin omurilik sıvısı (BOS) incelemesinde protein normal ve lenfositik pleositoz görüldü. EMG normaldi. Serum ve BOS’ta septin-5-spesifik immunglobulin-G, sıçan serebellar immünohistokimyasında saptanarak, hücre-bazlı inceleme (CBA-insan Sep5 ile transfekte edilmiş HEK293 hücreleri) ve Western blot ile doğrulandı. İmmünsüpresif tedavilerle hastada kısmen düzelme izlendi. (Herrero San Martin, et al. 2021)

NEDA-3’ün multipl skleroz uzun dönem seyrini tahmin etmedeki doğruluğu

İtalya’dan iki merkezli yapılan retrospektif kohort çalışmasına, ataklı seyirli multipl skleroz (RRMS) tanılı, glatiramer asetat ve interferon beta tedavileri başlanmasını takip eden 2 yıl içinde NEDA-3 (atak, özürlülük birikimi ve MR aktivitesi olmaksızın) kalarak hastalık ilerlemesi göstermeyen 224 hasta dahil edilmiş ve bu hastaların uzun dönem seyir sonuçları paylaşılmıştır. NEDA-3 statüsüne ulaşan RRMS’li hastalarda, sonraki RAW’un başlangıç MR aktivitesi ve tedavinin kesilmesi ile ilişkili olduğunu ve PIRA’nın yaş ve başlangıç omurilik lezyonlarının varlığı ile ilişkili olduğunu gösteren sınıf II kanıtlar sunulmuştur. Bu hastalarda RAW ve PIRA saptanması, hastaların 4’te 1’inin yanlış sınıflandırılabileceği vurgulanmıştır. (Prosperini, et al. 2021)

Ataklı yineleyici multipl skleroz hastalarında basamaklı tedavi ve yüksek basamaklı tedavilerin erken başlanmasının karşılaştırılması

Danimarka ve İsveç gibi farklı tedavi stratejileri olan ülkelerin hastalık kötüleşmesi üzerine etkilerinin karşılaştırıldığı çalışmada toplam 4861 hastanın kayıtları incelenmiş. Hastalık başlangıcında erken dönemde yüksek basamaklı tedavinin başlandığı İsveç’te, 6 aylık özürlülük kötüleşmesinin, basamaklı tedavinin uygulandığı Danimarka’ya göre %29 daha az olduğu saptanmıştır (HR 0.71, p=0.004). Danimarka’da ilk basamak tedavi olarak hastaların %92’sinde düşük-orta etkili DMT tercih edilmekteyken (%42’sini teriflunomid oluşturmakta); İsveç’te bu oran %65’tir ve hastaların %34’ü yüksek etkinlikli DMT kullanmaktadır. İsveç’te EDSS 3’e ulaşma oranı Danimarka’ya göre %24 daha azdır (HR 0.76, p=0.03). Eskalasyon tedavisinin etkinliği, yüksek etkinlikli DMT başlanmaya göre inferior bulunmuştur. (Spelman 2021)

Demans sendromlarını taklit eden otoimmün ensefalitler

Hollanda’da ulusal çapta yapılan bu gözlemsel kohort çalışmasında, 45 yaş üzerinde, demans kriterlerini dolduran ve başvurudan 4 hafta öncesinde nöbet geçirmeyen, antikor pozitif otoimmün ensefalit tanılı 175 hasta çalışmaya dahil edilmiş ve retrospektif olarak incelenmiştir. Hastaların %52’si anti- NMDAR, %48’i anti- LGI, %22’si anti-GABABRve %15’i anti-CASPR2 pozitif saptanmıştır. Demans kliniği ile başvuran hastalarda otoimmün ensefalit tanısı için kırmızı bayraklar; hızlı progresif bilişsel yıkım (%76), sinsi nöbetlerin olması (anti-LGI ensefalitinde %27 sıklıkla) ve yardımcı laboratuvar incelemelerinde nörodejenerasyon için atipik bulgular, olarak sunulmuştur. (Bastiaansen, et al. 2021)

2019

Galkanezumabın epizodik küme baş ağrısında etkin olduğu bulunmuştur

Calcitonin gen ilişkili peptide karşı monoklonal bir antikor olan galkanezumabın plasebo ile karşılaştırıldığı bir çalışmada, ayda 300 mg s.c. dozundaki tedavinin epizodik küme baş ağrısı sıklığını haftada ortalama 3,5 atak düzeyinde azalttığı gösterilmiştir. Üçüncü haftada atak sıklığında %50’den fazla azalma olan hasta oranı aktif tedavi alan grupta %71 düzeyinde iken, plasebo grubunda  bu oranın %53 düzeyinde kaldığı saptanmıştır. Aktif tedavi alan gruptaki en sık yan etkinin enjeksiyon yeri reaksiyonu olduğu izlenmiştir. Bunun oranı da sadece %8 düzeyinde kalmıştır (https://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMoa1813440?query=TOC).

Yüksek vücut kitle indeksi ALS olma riskini azaltmaktadır

Norveç’te yapılan 2968 ALS hastasının dahil edildiği bir saha taramasına göre vücut kitle indeksi (VKİ) yüksek olan hastalarda ALS gelişme riskinin düştüğü izlenmiştir. Buna göre VKİ’de 5 birimlik artışın ALS geliştirme için hazard oranının 0,83 olduğu hesaplanmıştır (https://n.neurology.org/content/93/5/e424.abstract?etoc).

Erenumab tedavisinin kronik migren hastalarında etkin olduğu gösterilmiştir

Neurology dergisinde yayınlanan çalışmada 667 hasta erenumab tedavisinin iki farklı dozu (70 ve 140 mg/ay) ve plasebo grubu olacak şekilde randomize edilmiştir. Birinci aydan itibaren tedavi alan gruptaki hastaların migren ağrılarında plasebo grubundaki hastalara göre belirgin bir düşüş olduğu saptanmıştır (Lipton ve ark., Neurology Neurology. 2019 Apr 17).

Almanya’da natalizumab ile ilişkili progrosif multifokal lökoensefalopati (PML) hastalarının analizi

Bu çalışmada 142 PML hastasının analizi yapılmıştır. Hastaların %72’si kadındır ve hastaların medyan yaşı 43 (16-69)’tür. Hastaların %8’si tanı sırasında asemptomatiktir. Ancak, hastaların %9’u PML nedeni ile ölmüştür. Hastaların %40’ında lezyonlar infratentorial yerleşimdedir ve yapılan ilk BOS incelemesinde hastaların %23’ünde JCV DNA’sı saptanamamıştır. Üç hastada JCV antikor indeksinin negatif olmasına karşın PML gelişmiş olması dikkat çekicidir (Blankenbach ve ark., Neurology 2019;92:19).

Kadınlarda lipid düzeyinin düşük olması hemorajik inme riskini arttırmaktadır

Bir kohort çalışmasında 28.000 kişilik bir grup yaklaşık 20 yıl boyunca prospektif olarak takip edilmiştir. İlginç olarak, LDL kolesterol düzeyi <70 mg/dl’den düşük olan kadınlarda hemorajik inme riskinin 2,2 kat arttığı görülmüştür (Rist ve ark., Neurology 2019;92:19).